6 Mart 2015 Cuma

Düşündüm ki...

 Deren bir yaşının içerisindeydi işe ilk başladığım zamanlarda. Ev sahibi olmak hem mutluluk hem maddi açıdan zorluklar getirdiği için elimi taşın altına koymam gerekiyordu. Çalışmak fikrini hemen benimsedim ve kolay alışacağımı düşündüm. Tek korkum derenin zorlanmasıydı. Durum düşündüğümden biraz farklı oldu. Deren sandığımdan daha kolay alıştı ben ise epey bocaladım iş hayatımda.

Doğum psikolojisinden kaynaklı olsa gerek kendimi işe yaramaz gibi hissediyordum evde olduğum zamanlar. İlk iş günü heyecanla kalktım yataktan. Üzerimde garip bir enerji vardı unutamadığım. Aynada makyaj yaparken beşiğinde uyuyan derene takıldı gözlerim. Pencerenin kenarından süzülen cılız güneş beyaz teninde parlıyor, sevimli halini ikiye katlıyordu. Uykunun vermiş olduğu masumiyet onu saatlerce, kıpırdamadan izlememe neden olabilirdi. Zor olsa da dereni izlemeyi bırakıp hazırlanmayı başardım. O güne kadar doya doya öptüğüm kızımı uyanıp arkamdan ağlamasın diye uzaktan koklayarak işe gitmeyi ve bununla yetinmeyi öğrendim. Bir yanım gitmek için can atarken bir yanım onun yanında kalmam için ısrar ediyordu. Böyle inişli çıkışlı duygular yaşadım ben ilk işe başladığım gün. Ve o gün çoğu annenin tattığı veya tadacağı ‘’vicdan azabı’’ nı yaşadım ben.

‘’Kötü anne miydim?’’ bu soruyu çalıştığım süre boyunca kaç defa sordum kendime hatırlamıyorum. Bazen öyle yorucu günler geçiriyordum ki eve geldiğim zaman yarım saat dereni öpüp kokladıktan sonra kendimi bi köşede uyuklar halde buluveriyordum. Derenin uyku saati geliyor bir masal okuduktan sonra deren uyuyor ve sabah tekrar hasret başlıyordu. Böyle günler de kendi kendimi yeyip bitiriyordum. İlgisiz anneymiş-im gibi düşünmek istemiyor fakat bazı durumlarda kendimi böyle hissediyordum. Özellikle bir ortamda kızım olduğunu ve çalıştığımı duyan insanlar tarafından acınası veya işe gittiğim ve bebeğimi bıraktığım için suçlar bakışlara maruz kalınca acayip demoralize oluyor ve kötü anne imajını hak etmiş gibi hissediyordum.

Bu şekilde çalışmak ve çalışmamak arasında mekik dokuyarak tam iki sene çalıştım. Uzun zamandır hayalini kurduğum ‘’Evde kızımla baş başa’’ isimli projemi bu günlerde hayata geçiriyorum. İkimiz de durumdan gayet mutluyuz. Çalıştığım zor günleri düşündükçe aslında çalışarak ne kadar çok şey öğrendiğimi fark ettim.  Çalışmanın vicdanımda yarattığı azabı her gün yaşarken bir yandan da hayata karşı güçlü olmayı, kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrendim ben. Özlemin verdiği duyguyla her gün burnumun direği sızlarken akşamları kavuştuğum yavrumun tek öpücüğüne şükretmeyi öğrendim. Akşama kadar evde bebeğimle boş vakit geçirmektense yarım saat de olsa kaliteli vakit geçirmek ne demek, onu keşfettim ben. Evde bebeğiyle dilediği gibi ilgilenen anneleri kıskana kıskana, hayatın her zaman tozpembe olmayacağını çalışmak zorunda olduğumu bunu kabul edebilmeyi öğrendim. Çalışarak birçok işi aynı anda düşünüp organize ederek belirli düzen içinde yaşamayı öğrendim. Çalışan bir annenin kızı olarak büyüyüp seneler sonra çalışan anne olarak yola devam etmeyi, anneliğin çıkmaz sokaklarında yolumu bulmayı çalışmayı öğrendim ben.

Kısacası annemi, çalışmasını, bizi özlemesini, çektiği vicdan azabını, bizden ayrı kaldığı zamanlarda sevgisinin ikiye katlanarak eve nasıl döndüğünü bugün daha iyi anlıyorum. Kısacası çalışmak bana hayatın içinde ki değerleri, zamanın kıymetini hem de annemi anlamam da epey yardımcı oldu. Şimdi sıra sende.

Vicdanını sustur çalışan anne, kendi kendini yetersizlik hissiyle suçlama, sen bebeğini de kendini de, hayatı da çok seviyorsun. Çalışmak demek bebeğini terk etmek demek değil ona olan özlemini ikiye katlayarak evine dönmek demek. Dilerim sende bir gün benim gibi vicdanını bir süreliğine de olsa susturmayı başarabilirsin...


Zeynep.

1 yorum: