Deren bir yaşının
içerisindeydi işe ilk başladığım zamanlarda. Ev sahibi olmak hem mutluluk hem
maddi açıdan zorluklar getirdiği için elimi taşın altına koymam gerekiyordu. Çalışmak
fikrini hemen benimsedim ve kolay alışacağımı düşündüm. Tek korkum derenin
zorlanmasıydı. Durum düşündüğümden biraz farklı oldu. Deren sandığımdan daha
kolay alıştı ben ise epey bocaladım iş hayatımda.
Doğum psikolojisinden kaynaklı olsa gerek kendimi işe
yaramaz gibi hissediyordum evde olduğum zamanlar. İlk iş günü heyecanla kalktım
yataktan. Üzerimde garip bir enerji vardı unutamadığım. Aynada makyaj yaparken
beşiğinde uyuyan derene takıldı gözlerim. Pencerenin kenarından süzülen cılız
güneş beyaz teninde parlıyor, sevimli halini ikiye katlıyordu. Uykunun vermiş
olduğu masumiyet onu saatlerce, kıpırdamadan izlememe neden olabilirdi. Zor
olsa da dereni izlemeyi bırakıp hazırlanmayı başardım. O güne kadar doya doya öptüğüm
kızımı uyanıp arkamdan ağlamasın diye uzaktan koklayarak işe gitmeyi ve bununla
yetinmeyi öğrendim. Bir yanım gitmek için can atarken bir yanım onun yanında kalmam
için ısrar ediyordu. Böyle inişli çıkışlı duygular yaşadım ben ilk işe
başladığım gün. Ve o gün çoğu annenin tattığı veya tadacağı ‘’vicdan azabı’’ nı
yaşadım ben.
‘’Kötü anne miydim?’’ bu soruyu çalıştığım süre boyunca kaç
defa sordum kendime hatırlamıyorum. Bazen öyle yorucu günler geçiriyordum ki
eve geldiğim zaman yarım saat dereni öpüp kokladıktan sonra kendimi bi köşede
uyuklar halde buluveriyordum. Derenin uyku saati geliyor bir masal okuduktan
sonra deren uyuyor ve sabah tekrar hasret başlıyordu. Böyle günler de kendi
kendimi yeyip bitiriyordum. İlgisiz anneymiş-im gibi düşünmek istemiyor fakat
bazı durumlarda kendimi böyle hissediyordum. Özellikle bir ortamda kızım
olduğunu ve çalıştığımı duyan insanlar tarafından acınası veya işe gittiğim ve
bebeğimi bıraktığım için suçlar bakışlara maruz kalınca acayip demoralize
oluyor ve kötü anne imajını hak etmiş gibi hissediyordum.
Bu şekilde çalışmak ve çalışmamak arasında mekik dokuyarak tam
iki sene çalıştım. Uzun zamandır hayalini kurduğum ‘’Evde kızımla baş başa’’
isimli projemi bu günlerde hayata geçiriyorum. İkimiz de durumdan gayet
mutluyuz. Çalıştığım zor günleri düşündükçe aslında çalışarak ne kadar çok şey
öğrendiğimi fark ettim. Çalışmanın
vicdanımda yarattığı azabı her gün yaşarken bir yandan da hayata karşı güçlü
olmayı, kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrendim ben. Özlemin verdiği duyguyla
her gün burnumun direği sızlarken akşamları kavuştuğum yavrumun tek öpücüğüne
şükretmeyi öğrendim. Akşama kadar evde bebeğimle boş vakit geçirmektense yarım
saat de olsa kaliteli vakit geçirmek ne demek, onu keşfettim ben. Evde
bebeğiyle dilediği gibi ilgilenen anneleri kıskana kıskana, hayatın her zaman
tozpembe olmayacağını çalışmak zorunda olduğumu bunu kabul edebilmeyi öğrendim.
Çalışarak birçok işi aynı anda düşünüp organize ederek belirli düzen içinde
yaşamayı öğrendim. Çalışan bir annenin kızı olarak büyüyüp seneler sonra
çalışan anne olarak yola devam etmeyi, anneliğin çıkmaz sokaklarında yolumu
bulmayı çalışmayı öğrendim ben.
Kısacası annemi, çalışmasını, bizi özlemesini, çektiği
vicdan azabını, bizden ayrı kaldığı zamanlarda sevgisinin ikiye katlanarak eve
nasıl döndüğünü bugün daha iyi anlıyorum. Kısacası çalışmak bana hayatın içinde
ki değerleri, zamanın kıymetini hem de annemi anlamam da epey yardımcı oldu. Şimdi
sıra sende.
Vicdanını sustur çalışan anne, kendi kendini yetersizlik
hissiyle suçlama, sen bebeğini de kendini de, hayatı da çok seviyorsun.
Çalışmak demek bebeğini terk etmek demek değil ona olan özlemini ikiye
katlayarak evine dönmek demek. Dilerim sende bir gün benim gibi vicdanını bir süreliğine
de olsa susturmayı başarabilirsin...
iyimisin zeynebim...
YanıtlaSil